Dr. Bülent URAN

Kişisel Web Sitesi

Üyelik Girişi
HOLİSTİK SAĞLIK

Bölüm 6

Psikiyatristler ve diğerleri

Hipnozla ciddi olarak ilgilenmeye başlamam bir gazete haberi ile olmuştu. Sabah gazetesinde Dr. Tahir Özakkaş’ın kadın hastalıkları ve doğum alanında hipnozun etkinliği ile ilgili bir yazısı çıkmıştı. O süreçte ben Fethiye’de özel bir hastanede kadın doğum uzmanı olarak çalışıyordum. Anne adaylarının normal doğumları daha konforlu yapacakları bir uygulama arayışı içindeydim. Tam akupunktur öğrenmeye niyet etmişken bu haberle karşılaştım ve oradan benim hipnozla olan ilişkim başladı. Daha sonra regresyonla tanıştım ve öğrendim. (Detaylarını ilerleyen bölümde anlatacağım). Regresyon beni çok heyecanlandırdı. Kronik hastalıklarla ilgili etkisini öğrendikçe ve sonuçlar almaya başladıkça resmen başka bir aleme geçtim. Ve sonra Ankara dönemim başladı. Ben kronik hastalık deyince somut fiziksel ve objektif hastalıkları düşünmüştüm hep. Ruhsal denilen hastalıklarla ilgilenmiyordum bile.

Ama Ankara’da yavaş yavaş tanınmaya başladıkça ve talep artmaya başladıkça ben ruhsal hastalıklardan kaçsam da onlar üzerime üzerime gelmeye başladılar. Panik ataklar, sosyal fobiler, depresyonlar, kaygı bozuklukları vs… Hayır desen, ekmek kapısı… Nasıl hayır dersin.

Çalışmalarımı duyurmak için hipnozmerkezi.com adı altında bir web sitem vardı. Tabi şimdi o siteye yazdıklarımı hatırladıkça kendi saflığıma gülüyorum. Hakikaten çok iddialı bir siteydi. Neredeyse tüm hastalıkların hipnozla ve regresyonla iyileşebileceğini iddia ediyordum. (Yani yine bunu söyleyebilirim ama iddia etmem artık). Hakikaten okuyan birine çok umut veren bir siteydi. Tabi belli hastalıklarla deneyimim arttıkça sitedeki bilgi kapasitesi de artıyordu. Ben ruhsal (!) hastalıkları tedavi(!) ettikçe ruhsal hastalıklarda hipnoz başlığı da web sitemde gittikçe genişlemeye ve iddialı sonuçlar vaad etmeye başlamıştı.

Neyse uzatmayayım, sonunda sağlık müdürlüğü ile muhatap olmaya başladık. Bir gün Hipnoz yapıp yapmadığımı soruşturmaya geldiler. (O dönemde Ankara Emekte Dr. Cem Keçe ile ortak muayene işletiyorduk. Ben kadın doğum uzmanı olarak görünüyordum. Ama tabiki sadece hipnoz yapıyordum.)

O dönemde hipnozla ilgili Türkiye’de ne bir yasa ne de bir yönetmelik vardı. Bir belediye yasasındaki maddeye dayanarak Hülya Avşar şowda hipnoz gösterisini yasaklamışlar ve hakkında dava açmışlardı. Başka da bir şey yoktu. Sadece –tüm aramalarıma rağmen orijinaline ulaşmadığım bir TC. Sağlık Bakanlığı genelgesinin sözleri ortalıkta dolaşıyordu.  Bu genelgeye göre hipnozu Türkiye de sadece hekimler muayenehanelerinde reklamını yapmamak koşuluyla uygulayabilirlerdi. İşte ben hipnoz yaptığım için dceğil, web sitesinde duyuru yaparak bu genelgeyi çiğnemiştim. Ve gerçekten de daha sonra iki kez oldukça yüksek miktarlarda rekabet kurumundan cezalar yedim.

Şikayetçi kimdi? Türk Psikiyatri Derneği (TPD). Türk Psikiyatir Derneğinin bi hekimin uygunsuz reklam yapmasıyla ne gibi ilişkisi olabilirdi? Türk halkının ruh sağlığı ile oynuyordum herhalde. Neyse sonuçta ben bugüne kadar hipnozla olan ilişkimden dolayı sadece 2 kez uygunsuz reklam yapmaktan ceza yedim. Gazetelere bilerek yanlış aksettirilen, uzmanlığım dışında kendimi farklı bir uzman olarak tanıttığım için herhangi bir ceza almadım. Hatta savcılık muayenehane dışında hipnoz uyguladığım için açılan bir davada bile takipsizlik kararı verdi.

Burada tarihe bir not düşmem gerekir. Türk yasalarına göre bir tıp doktoru hastasına hastasının yararına olduğu her türlü bilimsel uygulamayı uygulama hakkına sahiptir. Bu uygulamaların illa da hastane koşullarında uyglanması gerekmez. Hala tabip odaları fiyat kitapçıklarında evde hasta muayene ve tedavisinin asgari ücretinin ne olduğunun listesi vardır.

 

Yani herhangi bir tıp doktoru, herhangi bir yöntemle, herhangi bir yerde, harhangi bir ruhsal hastalığı tedavi edebilir. Uzmanlık yetkisi sadece bir hastanenin o bölümünü idare etmek amacıyla verilen bir şeydir.

Daha sonra Psikiyatristler herhangi bir yasal dayanakları olmamasına reğmen bir çok hekime ve diğer meslekteki kişilere davalar açmaya, huzursuzluk çıkarmaya devam etti. Hiç kimse, psikiyattristler dışında bir kişinin ruh sağlığına tedavi amacıyla müdahale edemezdi. (Herhalde bozma amacıyla müdahale edebilir. Çünkü haberler ve günden bunu hergün yapıyor ve TPD buna karışmıyor)

Psikiyatri ilginç bir uzmanlık. Tıpta her uzmanlık bir organa sahiptir. Genellikle uzmanlık bu şekilde ayrışır ve dallanır. Ama organı olmayan tek uzmanlık dalı psikiyatridir. Beyin diyemezsiniz çünkü beyin nöroloji uzmanlığının  organıdır. O zaman ortada elle tutulur bir organ kalmıyor. Ama tedavide beyindeki kimyasalları etkileyen ilaçlar kullanılıyor. Ama bozukluk nerede? Ruhta… Çünkü TPD nin tüm yazılarında toplumun ruh sağlığına atıfta bulunuluyor. Hatta muhtemelen yakın zamanda ruh sağlığı yasasını da bakanlıktan çıkarttıracaklar.

Neden psikiyatristler hakkında bu kadar yazıyorum? Çünkü çok içiçe geçmişlik var. Çoğu psikiyatrist değişik bir duygu durumu içinde. Hem her türlü günlük sıkıntısı olan, basit stresler gibi, kişileri kendi hastaları olarak görüyorlar hem de hemen kendilerine başvuran her hastaya ağır diyeceğimiz ilaçlar yazıyorlar.  Halkın büyük bir kısmında bu ilaç yüklemesine karşı bir antipati oluşmuş durumda. Hem alıyorlar ilaçları, hem de kurtulmak istiyorlar. Zaten psikiyatristlerin ya da daha genelinde modern tıbbın sunduğu bu seçeneksizlik yüzünden kişiler kişisel gelişim alanında bir takım çareler arama peşine giriyorlar.

Burada bir uzlaşma sağlamak gerekir. Tıp doktoru olmayan bir duygusal koç neye nereye kadar müdahal e debilir?

Birinci koşul: Psikiyatrik teşhis almış ve kendisini ilaçlara bağımlı hale getirmiş kişilere bulaşmayın. Kendi teşhisini benimsemiş kişilerle çalışmayın. Özetle kendini hasta gören ve sizden bir hastalığının tedavisi beklentisi içinde olan kişilerle çalışmayın. Ne demek sitediğimi ve bunun önemini ilerleyen sayfalarda açıklamaya çalışacağım.

İkinci koşul: Ruhla fazla uğraşmayın. Ruhun varlığını kabul edersiniz. O ayrı bir konu. Bu kitapta da ruhtan bahsedeceğiz ama benim ruh anlayışımla psikiyatrik ruh anlayışı pek uyuşmayacak. Ruhu tamir edilecek bir organ, bir aygıt veya bir substans olarak görüyorsanız eğer, bundan vazgeçin.

Üçüncü koşul: Mutlaka kendi ayakları üzerinde durabilen ve günlük sorunları olan kişilerle sınırlı kalın. Elden ayaktan düşmüş, bakımını başkalarına bağlamış, ya da geri dönülmez diyeceğimiz ağır bir hastalığı olanlarla çalışmayın. Emeğinize yazık.

Dördüncü koşul: Duygularını hissetmeyi kabul eden, duygularıyla çalışmak isteyen, bu kitapta anlatacağım ilkleri anlayan ve benimseyen kişilerle çalışın. Çalışmanızın hedefi, amacı, merkezi hep duyguları hissettirmekle ve enerji bedeninde birikmiş duygularla sınırlı kalsın. Fiziksel bedenle çalışmayı  psikiyatristlere bırakın. Hedefimiz kişileri koşulları ne olursa olsun iyi hissettirmek olmalı. Kişi iyi hissettikçe bazı sorunları düzelirse düzelir, düzelmese de zaten iyi hissedecek zaten.  

Son düzeltme 6.01.2017


Yorumlar - Yorum Yaz