Dr. Bülent URAN

Kişisel Web Sitesi

Üyelik Girişi
HOLİSTİK SAĞLIK

Bölüm 12 - Hipnozhane

 

Hislerin Hipnozhanesinde Yaşamak

 Hipnoz, evrensel gerçeklere uymayan bir durumu sorgulamadan doğru kabul edip ona göre yaşama halidir demiştim. Hayatta o kadar çok irili ufaklı hipnozlarımız var ki… Çoğunu fark etmeden bir ömür geçip gidiyor… Çoğu zararsız inançlar belki… Örneğin başımıza bir bela gelmesin diye tahtaya 3 kere vurmak gibi… Bir işe sağ elimiz ya da ayağımızla başlamak gibi… Totem diye kullandığımız bir çok şey… Yani basit takıntılar…

Ama çoğu hipnozumuz da bu kadar basit değil… Sağlığımızı bozan hipnozlarımız var… Günlük moralimizi bozan hipnozlarımız var… İlişkilerimizi bozan hipnozlarımız var… Maddi durmumuzu bozan hipnozlarımız var… Tüm yaşam kalitemizin içine eden hipnozlarımız var… Var oğlu da var… Kendi hayatımızı ya da başkalarının hayatlarını tehlikeye sokan toplumsal hipozlarmızı var… Namus belası gibi…

Hipnozun daha resmi ve ayrıntılı tanımı şuydu; Hipnoz bilincin kritikal faktörünün baypas edilmesi ve bilinçaltında selektif bir fikrin kalıcı olarak kabul edilmesi halidir.

Bilinç bildiğimiz bilinç. Kritikal faktör bilinç ile bilinçaltını ayıran hayali sınır. Bilgilerimizi, içinde bulunduğumuz durumu gerçekçi olarak kritize etme halinin sınırı. Kritikal faktörün baypas edilmesi demek, artık bu sınır geçildirkten sonra içinde bulunduğumuz durumu  gerçekçi olarak kritize edemeyiz. Olduğu gibi kabul ederiz. Doğru mu yanlış mı düşünmeyiz. İşte hipnoz hali bu demek. Yani zaten bir bilgi, bir fikir kritikal faktörü baypas etmişse artık o bilgi bilinçaltının malı olmuş demektir… Yani bir fikir kritikal faktörü aşmışsa zaten kabul edilebilir bir bilgidir. Kim için? Tabi ki bilinçaltı için. Kabul edilebilirliği sağlayan etkenler nelerdir? Bunlar tüm kitap boyunca tartışacağımız bir mesele zaten…

 Duygu koçu olmak demek bir yönüyle de bir fikrin bilinçaltı tarafından kabuledilebilirliğini ortadan kaldıran bir yardımcı olmak demektir.

Selektif bir fikir ne demek? Eyleme dönüşebilen bir fikir. Somut, fotoğrafı çekilebilir, el arabasında taşınabilir, 7 yaşındaki bir çocuğa anlatılabilir bir fikir demektir. Bu nedenle soyut  fikirler de sanki bilinçaltında bir inanç yaratırmış gibi gözükse de bunların her birinin mutlaka bilinçaltında somut bir karşılığı vardır.

Burada  bilimsel olarak da sorulması gereken bir soru var. Geçmişte öğrendiğimiz fikirler nasıl oluyor da gelecekte de etkisini sürdürüyor ve farkındlığımızın dışında etkisi devam ediyor. Bilim Adamları buna bir çok biyolojik açıklama bulmuşlardır mutlaka. Farelerde öğrenme deneyleri yapmışlardır. Beyin kimyasını incelemişlerdir. Beyindeki bir çok bağlantıyı keşfetmişlerdir. Ama benim  sormam bu değil. Nasıl oluyorda çocukken bir şekilde böcekten korkmayı öğrenmişsek, büyüdüğümüz zaman da böceğin bir zarar vermemesine rağmen hala böcekten korkmaya devam ediyoruz.

İşte bunun cevabı yukarıda da biraz anlattığım hislerin mistik gücünde yatıyor. Hislerin mevcudiyeti bilinçaltında tehdit algısı yaratıyor ve farkında olmadan korktuğumuz zamanda ne yapıyorsak o davranışları otomatik sürdürmeye devam ediyoruz.

Bilinçaltıının nasıl bir organizasyon olduğunu anlamak açısından şöyle bir metaforu hep anlatırım.

 Bilinçaltını bir devlet dairesine benzetebiliriz. Bir çok alt birim var. Her birimin kendilerine göre görev alanları belirlenmiş. Birimler arasında koordinasyonu sağlayan birimlerde var tabiki. Örneğin A biriminin görevi tehditi algılamak. Tehdit var sinyalini verince B birimi devreye giriyor ve duyguyu harekete geçiren sistemler uyarılıyor. C birimi ise arşiv işleriyle uğraşıyor. Her tehdit için açığa çıkan duyguların yarattığı hisleri ve bu hislere göre ortaya çıkan davranışları yani eylemleri kaydediyor. D birimi duygunun harekete geçmesiyle beraber o duyguya uygun eylemi belirliyor ve hareket sistemlerini devreye sokuyor. Bu belirlemede mevcut seçeneklerden birisi seçiliyor. Bu seçim hayati önemde olduğundan burada en deneyimli ve bilinçli memurlar görev yapıyor. Eylem yapıldıktan sonra  tehditin geçip geçmediği kontrol ediliyor. Bunu da E birimine vermişler (Devlet dairesi ya. Adama göre iş üretiyorlar).

E birimi bakıyor, “enerji dengeye dönmüşse tehlike ortadan kalmış demektir” sonucuna göre “artık tehlike kalktı” haberini tüm birimlere gönderiyor. Sanki bir belgenin tüm birimleri dolaşıp en son amir tarafından imzalanması gibi bir şey. Amir tüm diğer imzaların tamam ve doğru olduğunu görürse son imzayı atıyor.

E biriminin memurları tehlikenin  ortadan kalktığına nasıl karar veriyor? Daha önce öğrendiklerine göre. Açlık hissi ortadan kalkmışsa, doyulmuş demektir. Ayak bileğindeki ağrı ortadan kalkmışsa, ayak iyileşmiş demektir. Boğazdaki yanma ortadan kalkmışsa, grip iyileşmiş demektir vs. Yani his ortadan kalkmışsa, tehlike ortadan kalkmış demektir. E birimi hisler arasında bir ayırım yapma uzmanlığına sahip değil. Elinde bir his ölçücü var ve his ortadan kalkmışsa, müdür imzayı çakıyor ve sistem dengeye dönüyor. Yani E birimi dönüp de A birimine “tehlike ortadan kalktı mı” diye sorma zahmetinde bulunmuyor. His varsa tehlike var. His yoksa tehlike yok. Bu kadar basit.

O nedenle, böcek gördüğü zaman, geçmişin hipnozuyla titreşen duyguların bedende olumsuz his yaratmasıyla ortaya çıkan korku durumu,i E birimi tarafından “tehlike devam ediyor” olarak algılnacaktır ve bir türlü imzayı çakmayacaklardır. Ama imza çakılmayınca fazla mesai durumu ortaya çıkıyor. Sistem de bir türlü dengeye dönemiyor. Günlük rutin işlerin yürütülmesinden sorumlu birimler söylenmeye başlıyor.  Koordinasyon kurulları toplanıyor ve sorunun hissin ortadan kalkmamasından kaynaklandığı belirlendikten sonra, yeni bir birim  daha kuruluyor. Bu birimin işi de his ortadan kalkmakta gecikirse, hissi ortadan kaldırmak. Bu birim tehlikenin gerçekte ortadan kalkıp kalkmamasıyla ilgilenmiyor bile. Bu da F birimi olsun. F birimi işini yapınca, E birimi de tehlike kalktı haberini gayet güzel ve gönül rahatlığıyla veriyor.

 Gel zaman git zaman iktidar bir anda değişiyor ve yeni bakan dairedekilerin hepsini başka bir yere gönderip kadroları tamamen değiştiriyor. Yeni gelenlerin bir halttan anladığı yok. Şaşkın şaşkın birbirlerine bakıyorlar ve hemen talimatlara ve yönergelere sarılıp işlerini öğrenmeye çalışıyorlar. Her birim kendi işini öğreniyor ama bu işlerin tarihçesini bilmediklerinden birimler arasında sağlıklı bir koordinasyon imkanı kalmıyor.  Sonunda F birimi, gördüğü her hissi kaldırmaya; A birimi, A desen tehlike var demeye; B birimi, tüm enerjiyi toptan devreye sokmaya; D birimi, en olmadık eylemleri seçmeye çalışırken; E birimi, hissin ortadan kalkmasına bakarak, “tehlike ortadan kalktı” duyurusunu yapmaya başlıyor. C birimi ise “ben neciyim burada” deyip işgüzarlık etmeye başlıyor. Daha tehdit algılandığı anda, B birimi devreye girmeden, C “bunun hissi budur, eylemi de budur “ diye  D’yi uyarıyor. D de bu durumda C nin söylediği eylemi harekete geçirirken, F birimi sivrisinek avcısı gibi açığa çıkan her hissi bastırmaya çalışıyor.

Sonunda sistem değerlendirme kapasitesini iyice kaybedip “his varsa tehlike var, his yoksa tehlike yok” ortak noktasına doğru kaymaya başlıyor. Tehdit nedir? Gerçek midir? Gerçekse hangi eylemi seçmek gerekir? Tehlike gerçekten ortadn kalktı mı? Gibi kafa yorucu işlerin hepsi ortadan kalkıp arşiv memeurunun iki dudağı arasındaki kalıplar devreye sokulup tam bir otomatizasyon sağlanmış oluyor. Tüm memurlar memnun. Fazla zaman haracamaya gerek yok… Bilgisayarlarda fal açmaya devam.

Bir durum beni kötü hissettiriyorsa, o durum kötüdür.

İşte bir insanın düşeceği ve hemen herkesin düştüğü en berbat hipnoz çukuru budur. Yaşamını kötülerden uzak durmaya göre ayarlayacağına göre, otehditi bir şekilde halledince iyi hissetmeye başlıyor. Yani seçtiğim bir eylem (daha doğrusu seçtirilen) beni iyi hissettiriyorsa o zaman doğru iş yaptım karareı veriliyor. Hislerin yönettiği bir hipnotik dünyada yaşadığını bilmeden yaşam geçip gidiyor. Bunun nasıl olumsuz etkiler yarattığını, dünyayı nasıl içinden çıkılmaz bir tımarhaneye çevirdiğini ilerleyen bölümlerde açıklayacağım. Şimdi burada hisleri konuşmaya kısa bir ara verip biraz enerji bedeninden bahsetmek istiyorum.

Sonraki bölüm: Enerji Beden

Son düzeltme: 29.01.2017


Yorumlar - Yorum Yaz