Dr. Bülent URAN

Kişisel Web Sitesi

Üyelik Girişi
HOLİSTİK SAĞLIK

Bölüm 27 - Herşey ilişki

İlişki olmadan duygu birikmez

İnsan olarak tek başına bir adada doğup büyüseydik, yalnız başımıza, hiç başka insanla temas etmeden, doğal ihtiyaçlarımızı karşılayacak becerimiz olsaydı, doğduğumuz andan itibaren, bir şekilde hayatta kalmayı becerebildiysek, doğallıkla uyum içinde kalmışız demektir. Bu durumda da duygu fazla birikmezdi. Duygu üretilmezdi demiyorum. Doğal tehditlere karşı korkardık, yiyeceklerimizi başka hayvanlar çaldığı zaman üzülürdük, kızardık. Belki başka hayvanların yiyeceklerini çaldığımız zaman utanırdık. Ama duygu döner dururdu. Çünkü gerçekten ortada ya tehdit vardır, ya da yoktur. Bize hayatı yanlış öğretecek hiç kimse olmadığı için, mecburen sadece kendi deneyimlerimizle hayatı öğrendiğimiz için, gerçek neyse o kaydedileceği için, duygu birikmesine bağlı herhangi bir sorun da yaşamazdık.

O halde ilişki yoksa hipnoz yoktur. İlişki yoksa inanç yoktur. İlişki yoksa çatışma yoktur. İlişki yoksa kronik hastalık yoktur. Hatta ilişki yoksa psikolojik bozukluk yoktur. Hani bir zamanların meşhur şarkısı gibi. “no woman, no cry”.

Sorun ne olursa olsun, ister kronik hastalık, ister depresyon, ister panik atak, ister şişmanlık, regresyonlarda açığa çıkan olaylarda olayın mutlaka bir veya birden fazla muhatabı vardır. O olayda duyguyu biriktiren mutlaka başka bir kişinin davranış ya da sözüdür. Bazı kişiler orada olduğu için duygu birikmesine neden olurken, bazı kişiler ise olmaları gereken yerde olmadıkları için duygu birikmesinin muhatabıdır.

Çok nadir durumlarda regresyonda açığa çıkan olayların muhatabı yoktur ama o muhatabsızlığı biraz kurcaladığımızda yine de bozuk bir ilişkinin işaretlerini buluruz. Örneğin  bir kedi korkusunda danışan bebektir, pencere açıktır. Kedi gelir üzerinde dolaşır gider. Bebek pencere açık olduğu için üşür. Bilinçaltı "kedi görürsem üşürüm" gibi bir ilişki kurar ve inanç geliştirir. Daha sonra 5 yaşındayken aynı pencereden içeri kedi atlayınca birden bu inanç tetiklenir ve korku yerleşir. Şimdi burada hiçbir muhatab olmadığına göre nasıl duygu birikmiş olabilir? Cevap basit. O pencereyi açık bırakan ve çocuğunun üşüyüp üşümediğiyle ilgilenmeyen anne sorumludur. Bu sorumluluğu yerine getirmemiş olması spiritüel öfkenin kaynağıdır. Bu tarzda bir anne mutlaka bir çok durumda o kız çocuğunda benzer duyguların birikmesine neden oldukça, muhatapsız gibi görünen kedi korkusunda da duygular birikir.

Tabi diğer olaylarda her zaman görünen görünendir. Anne kızar, suçlar, önemsemez. Baba öfkelidir, anneye kötü davranır, çocuklarla ilgilenmez. Ya da aşırı talepkardırlar (Değersizlik inancı kitabımda bir çok olay örneğinden bahsetmiştim). Çocuk çoğu zaman yalnızdır. Bir taraftan bilinçaltı birçok yanlış bilgiyle doldurulurken, diğer taraftan da hayatı kendi başına öğrenmek durumundadır. Çocuklar arasında yaşanan cinsel deneyimler birer sırdır. Çünkü ailenin böyle durumları nasıl karşılayacağı bilinemez. Yani çocuk daha 7 yaşına gelmeden anne babaya güvenini kaybetmiştir. "Yanlış bir şey yapmışsam eğer, başım daha çok belaya girer" inancı nedeniyle sırlarını kendine saklar. Bu ilişki kalıbı daha sonraki her türlü ilişkisini etkiler. Yani hayatına giren herkese karşı güvensizdir. Okul arkadaşları, sevgilileri, eşi, iş arkadaşları sürekli birikmiş duyguları büyütmekten başka bir şeye yaramazlar.

Her türlü ilişki kendi içinde duygu üretir. Bir sevgilinin ilgi göstermesi ya da göstermemesi duygu biriktirir. Yanlış bir şey söylemesi duygu biriktirir. Ailesi ile olan ilişkiler duygu pekiştirmeye devam eder.

Bir ilişkide bir olayda her türlü duygu birikir. Örneğin sevgilisi terk ettiği zaman, üzüntü, hayal kırıklığı, öfke, korku, utanma bir arada birikir. Koruyacak birinin yok olması üzüntü ve korku kaynağıdır. Yapılan haksızlık öfkenin kaynağıdır. Terkedilecek bir değersizliğe sahip olmanın açığa çıkmış olması utanmanın kaynağıdır.  

Bazen danışan karşımıza oturur. Sorun olarak  bize ya sigarayı, ya depresyonu, ya da migrenini getirmiştir. "Bunların arkasında ne var" dediğimiz zaman "aslında bir şey yok, her şey yolunda, kötü hissedebilecek bir olayım yok" der.  Ama biraz ilişkilerini kurcalamaya başladığımızda, ne kadar kırılgan bir yapıda olduğunu, insanlara kolay güvenmediğini, değersizliğini gizlemek için gösterdiği bilinçaltı zorlama eylemlerin ona ne kadar doğal geldiğini açığa çıkarırız.

Yani bir duygu koçu olarak, karşınıza böyle ketum bir danışan geldiği zaman hemen nereden başlayacağım diye paniklemeyin. Kafadan yakın insanlarla olan hikayelerini anlattırın. Daha birinci dakika dolmadan duygular kendini belli etmeye başlayacaktır. Bir danışanın ilişkileri karşısında rahat hissetmesini sağlamaya yönelik çaışmalara başlamanız ve biraz o alandan duygu boşaltmanız bile kişi hangi sorunla gelmiş olursa olsun belirgin bir rahatlama yaratacaktır.

Ancak farkındalık düzeyi düşük bir danışanla çalışıyorsanız biraz işiniz zor demektir. Farkındalık düzeyi düşük ne demektir? Yani kötü hissetmesine neden olanlar, onlardır. Kendisinin bir dahli yoktur. Bu kişilere onların davranışlarının sadece bir durum olduğunu, o bu durumlara bilinçaltı düzeyde bir anlam vermese kötü hissetmeyeceğini, o nedenle de esas yapılması gerekenin algı değişimi olduğunu, algıyı değiştirmek için de duygularla çalışılması gerektiğini anlatmakta gerçekten zorlanırsınız, zorlanacaksınız da. Aylarca bu işin içinde olan, bir çok kişisel gelişim çalışmasına katılmış olan deneyimli danışanların bile hala bir limitleri vardır. Sanki "tamam başkalarının davranışları karşısında kötü hissetmem gerekmiyor ama işte bu yaşadığım da öyle bir şey ki nasıl kötü hissetmemeyeyim" demelerini onaylar gibi davranabilirler.

Hele ortada bir bayanın erkeği tarafından aldatılma hikayesi varsa, o bayana "kötü hissetmene gerek var mı?" diye sorarken dilimizi ısırmakta yarar vardır. Öyle pat diye sorarsanız, ya kafanıza bir şey yersiniz, ya da o anda rapport kopar gider. ( Kadının bir erkeği aldattığı için bana bir erkek danışan geldi mi bugüne kadar emin değilim. Gelmişse de çok özel bir durum olmalı.)

İşte hastalıkların nedeni sosyolojiktir derken kastettiğim bu. İnsan olmadan biriken duygu olmaz. İlişkiler olmadan duygu birikmez. Doğal olaylarda duygu birikmez. Bazı kişiler depremden sonra panik atak hastası olurlar. Benim ilk çalıştığım vakada da durum böyleydi. Ama o devenin kıh ettiği yerdir. (Bunun ne anlama geldiğini anlamak için eski geçmişin hipnozu kitabına bakabilirsiniz.) Daha önce anne baba ile ilgili birikmiş olaylar o deprem sırasında yaşanan benzer ama gerçek duygular yüzünden titreşmiştir. İlerde bahsedeceğim gibi, bu tip fobilerde bilinçaltı o anda titreşen duyguların açığa çıkmaması için, bu duyguları titreşen o ortamdan uzak durmaya gayret eder. O durum aklına gelmesi bile panik atağın titremesine sebep olur.

Peki bir suçlu sıralaması yapabilir miyiz?

Kesinlikle evet. Her zaman en baş suçlu annedir. Daha sonra baba gelir. 3. Sırayı ise sevgili ya da eşler alır. Daha sonra ancak kardeşlere ve yakın akrabalara sıra gelir. İş ya da günlük arkadaşlar ise çok nadiren başrol oynarlar.

 son düzeltme 26.01.2017


Yorumlar - Yorum Yaz