Dr. Bülent URAN

Kişisel Web Sitesi

Üyelik Girişi
HOLİSTİK SAĞLIK

Bölüm 33 - Seans ve Süreç

Seans ve süreç…

Bir terapistle bir danışanın, danışanda bir değişim yaratmak amacıyla geçirdiği süreye seans denir. Seans süresi 45 dakika ile 3 saat arasında değişir. Bir duygu koçu için seans süresi ortalama 90-120 dakikadır. Standart bir seans iki kişi arasında geçer. Şahsa özeldir. 

Bir duygu koçu için seansın bir tek amacı vardır. Boşaltabildiğin kadar duygu boşaltmak…

Bazen seanslar çok verimli geçer. Bazen de havanda su dövmüşsün gibi… Ama boşa geçmiş gibi görünen seansların bile ileriye yönelik bir hazırlık olduğunu bilmek lazım. Ancak sorunlu olan bir kişiye bunları anlatmak oldukça zordur.

Zihinsel tekniklerle çalışmanın paradoksu şudur.

Arızalı olan zihindir. Bu nedenle çalışma zihne yönelik olacaktır. Ama bu çalışmaların başarılı olması için de, içinde bulunduğu durumu sağlıklı değerlendirmesi gerekir. Sağlıksız bir yapıdan sağlıklı bir değerlendirme beklemek. İşte duygu koçunun bu paradoksu çok iyi bilmesi ve seansları bilek güreşi yapmaktan kurtarması gerekir.

Ne demek bilek güreşi yapmak? Zorla danışanın bir şeyleri fark etmesini sağlamak için konuşup durmak. Çok yorucu… Danışan şunu bilmeli… Ne yapılıyorsa onun yararına yapılıyor…

Zihinsel çalışmalar aceleye gelmez. Acele ettikçe gecikmeler olur. Ama duygu koçluğu seansları psikoterapi gibi yıllarca da sürmez. Adam olacak çocuk kakasından belli olur misali, daha 2-3 seans içinde hangi verimlilikle ilerlediğimiz belli olur.

Günümüzde insanlar çok hızlı ve mucizevi çözümler istiyorlar. Zamanları kıymetli… Kimse kimseye güvenmiyor. Hem sana seansa geliyor, hem de seni sürekli tartıyor. Acaba kazıklanıyor muyum diye… Karşılıklı güven olmadan bu işler yürümez. Ama zaten bilinçaltını hasta eden de bunlardır. Yani Acelecilik, zaman karşı yarışmak, başarı hırsı, güvensizlik… Kişiyi zaten çıkmaza sokan bu durumların daha “dakika bir gol bir” gibi olumlu bir şekle dönmesini beklemememiz lazım.

Freud’dan beri seans haftada bir yapılan buluşma olmuştur. Ama bu haftalık görüşmeler sadece bir tarihi eğilimden başka bir şey değildir. Bir duygu koçu danışanıyla günde iki kere de çalışır, her gün de çalışır… Yeter ki ilerleme olsun… Bazen 15 günde bir çalışırsınız bazen ayda bir… Ama ideali ne derseniz, başlangıç aşamalarında daha sık, zamanla sistem oturdukça daha seyrek çalışabilirsiniz…

Haftalık çalışmak her zaman pratiktir. Haftanın aynı günü, aynı saatine odaklanmak, uyumu arttırır.

Evet, uyum. NLP’cilerin çok önem verdiği şey. İngilizcesi rapport… Yani müşterinin bilinçaltını manipüle etmek! Manipüle ederek onun sana açılmasını sağlamak. “Ben senin babanım kızım, bana güvenebilirsin” gibi bir şey… Bunun için birçok teknik öğretilir. “Danışanın davranışlarını aynala, nefesini taklit et… Sesini onun sesine uydur” gibi… Ben bu yaklaşımları benimsemedim, benimseyemedim. Bilinçaltı zaten kalıplarla çalışır. Modelleme ile çalışır. Her hipnoz bir kalıptır. Amacımız kalıpları kırmak iken yaklaşımımızın her türlü kalıptan uzak olması gerekmez mi?

Danışanla hiç mi rapport olmayacak? Olacak tabi, ama bilinçaltısıyla değil, bilinciyle. Güven bilinçaltının aradığı bir şeydir. Bir ortamda bilinçaltı ya güvende hisseder, ya da güvensiz. Sizin tipinizi, o andaki davranışınızı, giyiminizi beğenmediyse ve kendisin bir tehdit olarak algıladıysa güvensizlik hissi yaratacaktır. Bu sanki danışan için bir ilk test gibidir. Duygu koçuna karşı güvensiz hissetmesine rağmen bilinçli aklıyla ilişkiyi sürdürmeyi göze alıyorsa değişim şansı yüksektir.

Yok hissettiği güvensizliği o anda o ortamın gerçeği olarak algılıyorsa yapacak bir şey yoktur. Belki duygu koçu olarak buradan başlarsınız ve hissettiğinin geçmişin hipnozundan kaynaklandığını ona fark ettirmeye çalışırsınız. Fark etmeye niyeti varsa tabii.

Ben yıllarca bunun mücadelesini veririm. Gerek eğitimlerimde, gerekse bireysel çalışmalarımda doğal ve rahat davranırım. Eşofmanla gelirim. Karnım açsa danışanın yanında bir şeyler atıştırırım ve bunları onun farkındalığını uyarmak için de kullanırım. Doğallıktan rahatsız olan taraf bilinçaltıdır.

Gelelim sürece…

İyileşmek bir süreçtir. İyileşmek yolculuktur, yolculuğun kendisidir. İyileşme biten bir şey değildir. Sürdürülen, sürdürülmesi gereken bir şeydir. Her aşamada bilinçaltı, ego “ben oldum” hipnozunu yaratır. Daha birkaç seans sonunda danışan mükemmel hisseder ve bir daha ne gelir, ne de bir şey yapar. İşte bunlar kaybedenlerdir. Fırsatı tepenlerdir. Duygu koçu olarak bu konuları danışanın dikkatine sunmanız gerekir.  İyileşmenin bitmesi, hipnozların bitmesi, değersizliğin sıfırlanması, tam değişim vs yoktur. Her zaman çalışacak bir şeyler vardır.

Zaten değişmez kuralımız şudur:

Durursan gerilersin. Kazandıklarını korumak için de ilerlemeyi sürdürmelisin.

Seans sayıları sonsuz değildir. Ama kendi içinde bir akışı vardır. İlk seanslar meseleyi anlamak, duyguları oturtmak idmanlarıyla geçer. Yakın duygulardan bir şeyler boşalır. 5. Seanstan itibaren derin duygular açılmaya başlar. Derin duygulara ulaşmadan tam bir değişim beklemeyin.

Derin duyguların temizlenmesi bile yine de her şeyin bittiği anlamına gelmez. Ondan sonra spiritüel açılımlar vardır. Ve spiritüel açılım zaten yıllarca sürecek bir şeydir. Buradan sürekli seans yapılacak anlamı çıkmasın. Zaten çok az danışan 10 seanstan fazla gelir.

Benim değişmez istatistiğim şudur:

İlk gelenlerin yüzde ellisi 2. Seansa gelmez.

2. seansa gelenlerin yüzde ellisi 3. Seansa gelmez.

3. seansa gelenlerin yüzde ellisi 4. Seansa gelmez…

O nedenle duygu koçunun değişmez şarkısı da şudur:

“Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir.”

Son düzeltme: 30.01.2017


Yorumlar - Yorum Yaz