Dr. Bülent URAN

Kişisel Web Sitesi

Üyelik Girişi
HOLİSTİK SAĞLIK

Bölüm 18 - felsefe

İyileşmenin Felsefesi

Yıllardır zihinsel değişim ya da iyileştirme teknikleri dediğimiz yöntemleri öğrenmeye ve öğretmeye çalışıyorum. Bilinçaltının değişimiyle bir şeylerin değişeceğinin beklentisiyle çalışıyorum. Bu çalışmalar sırasında değişik ve ilginç gözlemlerim oldu. Her seansın bitiminde kendi deneyimlerime göre, o seansın ne kadar verimli olabileceği ile ilgili çıkarımlarda bulunurdum. Diyelim ki yüzde elli-altmış bu çıkarımlar ile kişide oluşan değişim birbirine uyuyordu. Ama yaklaşık yüzde kırk-ellilik bir oranda ise hiç de sonuçlar beklediğim gibi olmuyordu. Bazen “çok kötü geçti” dediğim seanslardan sonra beklenmedik olumlu geri bildirimler alırken bazen de tersi oluyordu. Çoğu zaman tersi oluyordu demek lazım. Yani seans çok verimli sonuçlar verecek düzeyde geçmiş görünse de, yani regresyonlar yapılmış, duygular boşalmış, güzel bir trans ortamı yapılmış, hatta regresyonlar derin duyguları da kapsamış olsa da, zamanla o beklediğimiz sonucun gerisine düşmeye başlıyorduk. Tabi bu beklenmedik sonuçları almamızdaki başlıca nedenlerden biri, kişilerin seanslarda öğrendiklerini uygulama alışkanlığı haline getirmemeleriydi. İşte burada duygusal koça gerçekten çok iş düşüyor. Gerçek koçluk burada oluyor. Bunu ilerleyen bölümlerde ayrıntılarıyla tartışacağım.

Bir gün Randy Shaw’ın bir yazısını okuduktan sonra (Randy’yi daha sonra anlatacağım) kafamda bir ışık yandı. (Tabi bu bir anda olmadı. Zaten minik minik parıldamalar oluyordu ama dönüşüm o yazıyla başladı). Randy beyin tümörü olan bir hastayla çalışmıştı. Bu çalışmalarını daha önce anlatmış, çalışmaların ne kadar başarılı geçtiğini ve hastanın tümörlerinde belirgin bir gerileme olduğunu da bildirmişti. Tabi, hepimiz tebrik ettik. Fakat aradan geçen aylardan sonra hastanın öldüğünü söyledi. Ve kendi eleştirisini yaptı. Geriye dönüp seanslara baktığında, hastanın bilinçaltının can havliyle ne istenilirse yaptığını ama esas ulaşmak istediğimiz anlayışa karşı en ufak bir gönderme de bulunmadığını ve bu nedenle de esas istenen sonuca ulaşılamadığını belirtiyordu.

Bu yazı birden benim de buna benzer durumlarımı akla getirdi. Evet, aslında geçmişin hipnozunu bozmak kitabında,  benim de bunu belirtmiş olmama rağmen danışanlara yeter, kadar yansıtamadığımı fark ettim.

Sonunda şu sonucu çıkardım.

İyileşmenin bir felsefesi olmadan gerçek iyileşme olmaz. Felsefe bir düşünce sistematiğidir. Dünyayı ve yaşamı anlamak için kurgulanan değişik düşünce sistematikleri vardır. Bunlar birçok kabullenmeye dayanır (Kabullenmenin ne olduğundan önceki bölümlerde bahsettim). Felsefe ne kadar evrensel işleyişi yakalarsa, uygulayıcılar açısından o kadar çok benimsenir. Özellikle doğu felsefeleri birbirine yakın olarak yaşamın anlamı ve işleyişi hakkında aynı şeylerden bahseder.

Bu yaklaşım zihin-ruh-beden birliğidir. Zihin ruh ve beden dengede olduğu sürece bu dünyadaki yaşamımız dengede olur. Bu üç ögeye şöyle bir bakalım.

Ruh:

Ruh var mı, yok mu? 

Bunu bilebilecek durumda değiliz. Ama ruhsallık diye bir kavramımız var. Türkçemizde ruhsallık ve maneyiyat birbirine yakın kavramlar. (manevi: Görülmeyen, duyularla sezilebilen, soyut, ruhani, tinsel, maddi karşıtı.  Güncel Türkçe Sözlük). (Ruh: Dinlerin ve dinci felsefelerin insanda vücuttan ayrı bir varlık olarak kabul ettiği öz, tin, can kuşu. Güncel Türkçe Sözlük)



Bilimsellik maddi kanıt ister. Ölçülebilen ve mukayese edilen bir kanıt ortaya konması gerekir. Hastalıklar da maddi olarak kanıtlanması gereken durumlar olmalıdır. Bu durumda maddi bir durumu maddi olmayan ve bilimsel olarak gösteremeyeceğiniz ya da kanıtlayamayacağınız bir kavram üzerinden açıklamanın zorluğunu ve bilim dışılığını –şimdilik kaydını koymak koşuluyla- kabul ediyorum. 

Ama bazı şeyleri açıklamak ve bazı dönüşümler sağlamak için ruha ihtiyacımız var. Birçok felsefik ve dini inanış dünyaya fiziksel bedene bağlı bir ruhla geldiğimizi kabul ediyor. Binlerce yıldır ruh inancı değişik grupların ilişkilerini ve yaşamını etkilemiştir. 

Ruh olarak ben değişmez bir substansı (substans: fiziksel özellik, yapısal öz) veya evrenin özünü kastediyorum. Ruh tüm evrende aynı özü içerir(ilahi Nizam ve Kainat. Dr. Bedri Ruhselman). Hani rivayete göre Tanrının canı sıkılmış ve kendini deneyimlemek için insanı yaratmış. Ruhsal özü deneyimleyecek şekilde dönüştürücü fiziksel bir yapı olarak insan bedenini tasarlamış. O halde insan bedeni ruhsal özü dönüştüren ve deneyimleyen bir özelliğe sahiptir. Dönüştürme özün bir enerji formuna çevrilmesini kasteder. Deneyimlemek ise hissetmeyi içerir. Daha önce söylediğimiz gibi bedenimiz enerji titreşimlerini hisse çevirir. O halde önce ruhsal öz enerjiye, daha sonra da bu enerji hisse dönüşmektedir. Özü enerjiye dönüştüren kalptir. Bu enerjinin adı da sevgidir.  

O halde esas yaşamın amacı sevgiyi deneyimlemek, yani hissetmektir. Hissetmenin esas amacı da budur. İşte hissetmek o nedene mistik bir özellik kazanmaktır. Tabi sevgiyi hissetmek nasıl bir şeydir? Bu anlatılabilir mi? Belki. Ama bir şeyi anlatmak demek benzer bir şeyle karşılaştırmak demektir. Güzel bir şey de güzel şeylere benzetilerek anlatılır. Çikolata tadında, gül kokusunda, denizin huzurunda vs diye yapacağımız hiçbir benzetme tabii ki ruhsal özün deneyimlenmesini anlatamayacaktır. Bazı şeyle ancak deneyimlenebilir ama anlatılamaz. Hayatında hiç renk görmemiş bir köre sarı rengi anlatabilir misiniz?

İşte Tanrı bir taraftan insan bedenini yaratırken bir taraftan da bilinçaltına bu varlığı hayatta tutma görevini vermiş. Mümkün olduğunca yaşasın ki ruhsal özü deneyimleyip keyfini çıkarsın. (Unutmayın felsefe yapıyorum. Anlattıklarımda mantık aramayın).

Beden:
Fiziksel bedeni anlatmaya gerek yok. Sadece bildiğimiz gördüğümüz yapımız bu. Modern tıbbın uğraştığı bölüm... Karmaşık bir makine... Sırları çözüldükçe her türlü hastalığa çözüm bulunacağına inanılan bir anlayışın muhatabı. Günümüz tıbbı ruh ya da zihin gibi kavramları bilim dışı kabul ettiğinden ya da örneğin zihin, beyin üzerinde somutlaştıkça kabul edilen bir yapıya dönüştürüldüğünden, uğraştığı fiziksel bedendir. Tıbba göre bedeni iyileştirmek sağlıklı olmak için yeterlidir. Neyse bu konuyu daha ilerde konuşuruz.

Zihin:

Bizim kabulümüzde zihin, özelinde bilinçaltı, ait olduğu fiziksel bedeni canlı ve hayatta tutmak için, sürekli öğreniyor ve öğrendiklerini kaydediyor. Sosyal ilişkileri öğreniyor. Kuralları, yasakları öğreniyor. Bunları kod olarak kaydedip işleyen programlar haline çeviriyor. Ancak her birey içinde bulunduğu ortama göre hayatı farklı öğreniyor.

Neyi nasıl öğrenirse öğrensin, bilinçaltı fiziksel bedeni koruduğu için hayatta kalmayı salt maddi bir anlayış haline çevirmeye başlıyor. Bu nedenle de varlığımızı sadece maddi açıdan değerlendirmeye başlıyoruz. Toplum içinde bir mal gibi değer arıyoruz. İnsanları bir mal gibi onlar atfettiğimiz değerlerine göre sınıflıyoruz. Toplumda değerli olmanın ölçütleri tamamen maddi özelliklere dayanıyor. 

Kariyerimizle, becerilerimizle, sahip olduğumuz mallarla bütünleşiyoruz. Bunların hepsi maddi ölçütlerdir. Beni ben olmaktan çıkaran, kendimizi dışarıdan tamamen mal gibi gören bir hipnoza giriyoruz. (Ayrıntılar için değersizlik inancı kitabımı okuyabilirsiniz).

Tam olarak bilemediğimiz nedenlerden dolayı duygu biriktirme ya da tehdidi fark etme sistemlerinde de hissetme önemli bir yer tutuyor. Duygu biriktirme hayatta tutunma aracı haline geldikçe ruhu hissetme kanalları sıkışan duygular tarafından işgal ediliyor. Bilinçaltı fiziksel bedenle ruh arasına, bu duygularla sanki duvar örüyor. Ruh bedenden uzaklaşmaya başlıyor. İçiçeliği bitiyor. Ruh sanki bedenden disosiye (ayrışma, kopma) oluyor. (Psikolojide de disosiasyon önemli bir mekanizma olarak kabul edilir, ama oradaki disosiasyonla bu disosiasyon birbirinden tamamen farklı anlamlar içeriyor.)

Sonuç olarak zamanla beden ruh ilişkisi bozuluyor. Burada esas bozucu istemeden de olsa zihin olarak ortaya çıkıyor. Dengeyi sağlamak için şimdi bu ögelerden sadece zihinle çalışabiliyoruz. Çünkü ruh değişmez bir öz. Bozulan değil ancak dönüştürülen bir şey. ( Bu nedenle eskiden beri kullanılan psikyatrik bozukluların karşılığı olan ruhsal hastalıklar tamlaması yanıltıcı oluyor. Ya da ruhsal durumum bozuk terimi de yanlış. Hatta çıkması muhtemel bir ruh sağlığı yasası var. Orada ruh nasıl tanımlanıyor, merak ediyorum doğrusu).  

O halde iyileşmek için duygu koçuna düşen rehberlikler içinde;

- Ruhsal özden nasıl koptuğumuzu danışana fark ettirmek,

- Hissetmenin önemini bir kez daha vurgulamak,

- Tüm çalışmaların esas amacının ruhsal özü yeniden deneyimlemek olduğunu belirtmek,

- Mevcut toplumsal anlayışın nasıl bir değersizlik yarattığını ve varlığımızı mallaştırdığını anlatmak önemli bir yer tutacaktır.


 son düzeltme 18.01.2017


Yorumlar - Yorum Yaz