Dr. Bülent URAN

Kişisel Web Sitesi

Üyelik Girişi
HOLİSTİK SAĞLIK

Bölüm 28 - Sorunu tanımlamak

Sorunu tanımlamak

Sorununuz nedir?

Bu soru, danışanı en zorlayan sorulardan biridir. Tabi bazen sorun olarak tanı konmuş bir hastalık ismi varsa ortalıkta kişi doğrudan o ismi sizin önünüze sorun olarak atar.

- Bende bipolar bolukluk var.

- İrritable barsak sendromu benin sorunum.

İlk kitapta da belirttiğim gibi teşhis konması kişiyi çok rahatlatan bir şeydir. Yaşadığı bütün sıkıntıların nedeni meğerse, o hastalıktan dolayı imiş. Eğer bedeninde öyle bir hastalık olmasa, o ağlamalar, huzursuzluklar falan olmayacakmış. Doktorun, özellikle de psikiyatrik bir teşhisin sadece kişinin anlattıklarına göre konduğunun farkında değildir, çoğu zaman.  Bu ters paradigma, kişinin yanlış bir yola girmesine neden olur. O hastalığın teşhisini koyduran bütün o belirtiler göz ardı edilerek, doğrudan hastalığın kendisi tedavi edilmesi gerekir, paradigmasıdır bu. Günümüz tıbbının paradigmasıdır aslınd bu. Önce teşhis, sonra tedavi. Teşhis yanlış olursa tedavi de yanlış olur. O belirtilerin her biri, aslında o hastalığın belirtileridir. Hastalık teşhis edildikten sonra, artık tek tek belirtilerle uğraşmaya gerek yoktur. Hastalık iyileşince tüm belirtiler ortadan kalkacaktır. Objekit hastalıklar için bu mantıklıdır. Baş ağrısının nedeni bir beyin uruysa şayet, o zaman ağrıyı geçirmeye çalışmak çok anlamsız olur. Uru ortadan kaldırınca baş ağrısı da geçecektir. Ama sadece hissetme üzerine konmuş teşhisler için, kaygı bozuklukları gibi, kaygı bozukluğu hastalığını ortadan kaldırmak o kötü hissi ortadan kaldıracaktır mantığına bürünür. O zaman ilaç kullanmak mantıklı. Eğer o verilen ilaçlar tam olarak hastaların(!) beklentilerini karşılarsa, yani, o kötü hissi tamamen ortadan kaldırırsa, insanlar o ilacı ömür boyu kullanır ve başka bir çare de aramaz.

Yani bir duygu koçuna bir danışan ancak, konulan teşhislere göre verilen ilaçlar ya da yapılan tedaviler sonuç vermediği için gelir. Aradığı yine tedavidir ve bu nedenle de sizden tedavi edecek mucize bir müdahale beklemektedir. Hipnoz bu nedenle kişilere sihirli görülür. Sen sadece gözünü kapa gerisini sihirbaz halleder. O nedenle de bir duygu koçunun işi zordur.

Bu zorlukların başında da sorunu soyuttan somuta indirgemek gelir.

Tüm psikiyatrik ya da psikolojik teşhisler soyuttur. Diğer tıbbi teşhisler daha somuttur. Eylemsel şikayetler de somuttur. Sigara içmek, ertelemek, aşırı yemek gibi.

Ama duygu koçu için sorun neydi?

Durumlar karşısında hissedilenlerdir sorun olan. Diğer her şey durumdur. Sigara içmek bir durumdur. Kilolu olmak bir durumdur. Fiziksel bir hastalığı olmak da bir durumdur.

Bir duygu koçu olarak atacağımız ilk adım kişiye sorundan ne anladığımız iyi anlatmak olmaldır. Kişi şunun farkında olmalıdır. Esas sorun bütün bu durumlar karşısında hissedilendir. O şeyleri sorun yapan da  o durumlar karşısında kötü hissetmektir.

Şimdi burada bazı itirazlar olacak. Adam kanser işte, nasıl iyi hissedebilir ki? Çok doğru gibi görünse de yanlış. Birincisi kötü hissetmek hastalığın iyileşmesine katkıda bulunmaz. Eğer bir kişi ölüme karşı bile iyi hissediyorsa eğer, zaten bu kitapta ortaya koyduğumuz felsefeyi kalpten benimsemiş demektir. Bu nedenle de zaten kanser karşısında bile samimi olarak iyi hissedecek bir kişi ya zaten o kanseri olmaz, ya da kanseriyle barışık olduğu için kendini kötü hissetmeden tıbbi olarak hem tedavisini sürdürür, hem de spiritüel çalışmalarını.

O nedenle danşanın sorununu şu kalıba getireceğiz.

Şu durum beni böyle hissettiriyor.

Hiçbir duygu koçu, sorun ister tıbbi olsun, ister psikolojik herhangi bir hastalığı tedavi etmek ya da ortadan kaldırmak iddiasında olmamalıdır. Duygu koçuna düşen danışanını her koşulda iyi hissetmesi gerektiğine önce ikna etmek ve sonra da bu durumu yaratmak için ona rehberlik etmektir. Bundan gerisi amiyene tabirle “Allaha kalmış”tır. Sen bu durumda bile iyi hissedersen eğer, sanki evren de seni iyleştirerek ödüllendirecektir.

O halde her türlü danışan ifadesi kötü hissetme tamlamasına getirilmelidir.

Tabi duygu koçunun danışana yaklaşımda bir takım taktikleri olacaktır. Kişiye kanseri olmasına rağmen iyi hissetmesi gerektiğine ikna etme çabası bile büyük bir tepkiyle karşılacaktır.  Bu nedenle sorunun neden hissetmekle ilgili olduğunu iyi ikna etmelidir.

Tüm kronik ve iyileşmeyen hastalıkların duyguarla bağlantılı olduğunu ve bu duyguların olaylar karşısında titreştikçe kötü his yarattığını bu nedenle esas sorunun kötü hissetmekle tanımlanabileceğini, kötü hissettiği bir şeyler ortaya çıkarırsa bunlardan yola çıkabileceğimizi söyleyecektir.

Tüm soyut kavramlar bir şekilde bir sosyal ilişkinin somutluğuna indirgenebilir.

Örnek verelim.

- Mutsuzum.

-Özellikle seni mutsuz eden şey nedir?

- İnsanlar beni anlamıyor.

-Özellikle seni kim anlamıyor?

-Eşim.

-Özellikle hangi konuda anlamıyor?

- Çalışmak isteğimi önemsemiyor ve izin vermiyor.

- Bu durumda ne hissediyorsun?

- Kötü hissediyorum.

- Nerende ne hissediyorsun?

- Nefesim sıkışıyor.

Sonunda bir yere vardık işte.

Sorun nedir?

Eşinin çalışmasına izin vermediği için göğsünde baskı hissetmesi…

Bundan sonrası yol haritasını işletmekte… 


Yorumlar - Yorum Yaz