Dr. Bülent URAN

Kişisel Web Sitesi

Üyelik Girişi
HOLİSTİK SAĞLIK

Bölüm 23 - Hipnoz ve Bilinç

Hipnoz ve Bilinç…

Hipnozu ilk öğrenmeye başladığım dönemlerde, hipnoz bana bilinçaltı ile iletişim kurma yolu olarak pazarlanmıştı (Hala da çoğu kişi bunu böyle pazarlıyor ya!). Başarmak isteyip de başarmadığımız ne varsa, bilinçaltının anlayışsızlığından olmaktaydı. Bilincin istekleri bir türlü bilinçaltına aktarılamıyordu. İşte hipnoz bunu başarıyordu. Ne kadar müthiş bir şey değil mi? Yap hipnozu, bul o derinliği, değiştir bilinçaltını. Bul karayı, al parayı. Tabi ki hikaye.

Hipnoz için şu ana kadar neler dedim?

Hipnoz bir telkinin kabul edilme ve uygulanma şeklidir. Her hipnozun inanç dediğimiz bir yazılımı var. Her inanç yanlışlanabilir. Yani hipnoz evrensel gerçeklere uygun olmayan safsatalara inanarak yaşama halini ifade ediyor. O halde eğer siz bir insanı yeniden hipnoz edecek olursanız, bir safsatanın yerine yeni bir safsata ekmek durumunda kalırsınız.

Örnek. Sigara içmek bir hipnoz halidir. Birçok safsata inanca dayanarak yaratılmış bir eylemdir. Eğer kişi “yap bana bir hipnoz, şu sigaradan kurtulayım” derse, yapacağınız şey, eski safsatadan daha güçlü bir safsatayı oraya eklemektir. Örneğin “her sigara içtiğinde burnuna bok kokusu geliyor!” gibi.

Şimdi bilinçli bir insan, bilinçaltının zaten safsatayla dolu olduğunun bilincinde olan bir insan, yeni bir safsatayı bilinçaltına ektirir mi? Eğer ektiriyorsa, onda bilinç falan yok demektir. Hipnoz olarak iyileşme arayan insanda bilinç falan hak getire. Bir bölüm önce ne dedim? Bilinç olmadan bilinçaltında değişim olmaz.

Zaten bize geçmişte safsatalar neden gerçekmiş gibi yutturularak hipnozlandık? O konularda bilincimiz olmadığı için. Şimdi çocukken bir safsataya inandık. Bu safsata o andan itibaren çocuğun o konudaki bilincidir. Ve aynı zamanda da kritikal faktörüdür. Yani artık o kişinin o bilgisi kritikal faktör ile korunmaktadır. O halde kritikal faktör bir yanıyla da ne işe yarıyormuş? Safsataları korumaya. Eğer doğmadan önce gerçekten anne karnında Oxford’u bitirseydik, ya da Ana Britannica’nın tüm bilgileri beynimize download edilseydi, feriştahınız gelse çocuğu bir gram hipnozlayamazdı, bir gram safsata ekleyemezdi. Çünkü, tamamen gerçek bilgilerden oluşmuş bir kritikal faktörümüz ve bilincimiz olmuş olacaktı. Yani çocukken bilinçaltımız bizim aynı zamanda bilincimiz olmaya başlar. Çocuğun beyni gelişmeye, korteks büyümeye ve gelişmeye başladıkça, muhakeme etme, analiz yapma, mantık yürütme, irade ortaya koyma, yani 8. bölümde anlattığım bilincin özellikleri oluşmaya ve işlemeye başlar. İşte bu andan itibaren bilinçaltı diye bir şey şekillenmeye başlar. Bildiğimiz ve deneyimlediğimiz dünyadan farklı bir programa sahip olmaya başlarız. Halbuki o zaman kadar program ile bildiğimiz dünya birebir uyuşmaktaydı.

Tabi bu değişimler bir anda oluşmaz. Kritikal faktör parça parça oluşurken, bilinçaltı da bölük pörçük oluşur. Yani A bilgisi belki 3 yaşında bilinçaltı olmaya başlarken, B bilgisinin bilinçaltı olması belki 8 yaşını bulacaktır. Hem kritikal faktör parça parça oluşur. Her yeni safsata kritikal faktöre bir parça eklerken, ilk ağızda bilinci de içeren bu bilgi, ilerde potansiyel bilinçaltının inancının besleyici adayıdır.

İlerde bahsedeceğim 5-PATH sisteminde çocuğun bilgilendirmesi işlemi vardır. Yani hipnoz altında(!), regresyonda, çocuğa bu kritik bilginin ilk ekildiği anın gerisine gideriz. Yani “annem beni sevmiyor” bilgisi 2 yaşında ekilmişse, biz kişiyi 2 yaşın gerisine geriletiriz ve ona esas doğru bilgiyi, şimdiki yaşının da onayladığı bilgiyi veririz. Ondan sonra artık o safsatik bilgi çocuğu etkilemez. Ama işte uzun yıllar sihirli bir işlem gibi gelen bu işlemin daha sonraları aslında yeni bir hipnoz yaratmak olduğunu fark etmeye başladım. Hem terapist hipnozdaydı, hem de müşteri (Amerikan ağzıyla konuşuyorum). Çünkü regresyonda zamanda geriye gitmek diye bir şey yoktu, bir. İkincisi ise duygu boşalmadan yeni bir bilgiyi bilinçaltına yerleştiremezsiniz iki. Yerleştirmek için o safsatik bilgiden daha güçlü çıkar sağlayacak bir safsata bulmanız lazım.

Evet, işte duygu boşaltmadan, sadece regresyonla bazı olaylara gidip, sadece çocuğu bilinçlendirmeye çalışmak tam bir hipnoz halidir. Evrensel gerçekte yeri olmayan bir durum! Regresyonla ancak bir takım enerjik bağlantıları çözebiliriz. Başka bir şey yapamayız. (Tabi işin bir takım matriksvari boyutları var, yeri gelince bunlardan da bahsedeceğim, ama o durumla bu yapılan aynı şey değil).

O halde hipnoz olmayı özetleyelim. Birincisi gerçek hipnoz… Yani çocuklukta o kritikal faktör gerçekten yok iken ekilen bilgilerin, zamanla zıt bilgilerin, kişinin bilgi sistemine yerleşmesiyle oluşan bilinçaltının malı olan hipnozlar. Diğer tarafta ise hipnoz hakkındaki hipnozlarımız. Yani hipnoz öyle bir şey ki, gerçekten hipnozla bir şeylerin değişeceğine inanırsan, zihnin telkine açık hale gelebiliyor ve yeni bir safsatanın beynine ekilmesi ihtimali doğuyor. (Bu konuda daha detaylı bilgi sahibi olmak isteyenler, Hipnozun Kitabı’na bakabilirler).

İnsan zihni doğası gereği, telkine açıktır. Bir otorite, güvendiğimiz biri, toplumsal bir inanç kolaylıkla telkinlerini bilinçaltlarına yerleştirir. Çocukken zaten herkes otorite, herkes güç, herkes herşeyi biliyor. Bu da doğuştan gelen bir hipnozumuz herhalde. Aslında bu hipnoz değildir. Kutsal bir bilgidir. “Seni bir takım bakıcılara emanet ediyorum. Onlar seni hayata hazırlayacaklar. Onlara güvenebilirsin.” Spiritüel bilgisiyle dünyaya geliriz (muhtemelen, bu da bir kabullenme tabi ki).  Ama doğduktan sonra yavaş yavaş güvendiğimiz dağlara kar yağar da, kar yağdığını fark edene kadar atı alan Üsküdar’ı geçmiştir (artık bunlardan ne anlıyorsanız odur).

Bilinçli insanı o safsataları ekmek için hipnoz dediğimiz o zihinsel boyuta almak kolay değildir. Halbuki hipnoza inanmış bir kişiyi, zaten hayatı hipnoz olan, her türlü telkini eleştirmeden, yargılamadan kabul edenleri ise anında, üflesen hipnoza alırısın. Zaten bunlara hipnoz jargonunda somnanbulistik yani uykuda gezer denir.

Bizi, yani hipnoz bozucusunu,  o ne olduğu belli olmayan ama çoğu hipnoz uygulayıcısı tarafından adına hipnoz hali denen zihinsel duruma almak ilgilendirmiyor. Somnanbulistik bir kişiyi çok kolay o hipnoz haline alırısınız ama bir gram hipnozdan çıkaramazsınız. Çünkü bu konudaki bilinci sıfırdır.

Yıllardır yaptığım çalışmalardan sonra şu sonuca vardım. Bilinç, bilinçaltında neler olup bittiğinin pek farkında değil ama bilinçaltı bilincin her an farkında. Sanki her adımda dönüp bilince bakıyor. Sokakta kızımın köpeğini gezdirirken de aynı şeyi gözlemledim. Önden yürüyen köpek, sürekli başını arkaya çevirip benim de gelip gelmediğimi kontrol eder. Yani bilinçaltı bir olaya gitmek için olsun, hatta olaydan önce bir duyguyu hissettirmek için olsun bilincin onayını arar. Bilinç gerçekten duyguyu hissetmek konusunda samimi ise, bilinçaltı duyguyu hissettirir. Bilinç açığa çıkacak olaya bilinçli bakma olgunluğuna sahipse eğer (işte bilinçaltı bir şekilde bunu anlıyor sanki), bilinçaltı olayı açar.

Ve bunları gerçekten son derece samimi ve gayretli bir şekilde yapar. Ben şunu söylerim. “Siz bilinçaltına doğru bir adım atın, bilinçaltı size doğru 10 adım atar”. Bilinçaltının direndiğine dair psikoloji camiasında bir mit dolaşır. Bilinçaltında direnç falan yoktur. Bilinç kararlılık ortaya koyduktan sonra bilinçaltı, bilinç ne değişimi uygun görüyorsa o yönde değişim yapılmasına izin verir.

Burada kararlılık dediğimiz durumda bir ince ayrıntı vardır tabi. Eğer bilinç içinde bulunduğu hipnozun farkındaysa ve bu hipnozun bozulması yönünde bir eylem planı istiyorsa, bilinçaltı bu değişime yardımcı olacaktır. Yoksa yeni bir safsata ekilmesi yönünde yapılacak baskılara, bir yere kadar direnir, sonra direnmez belki ama acısını daha sonra çıkarır. Bu çıkan acının adı da hastalık oluyor zaten. İlerleyen bölümlerde bu hastalıklara giden yolların nasıl döşendiğini göreceğiz.

O halde çözümün ilk adımı yeni bir hipnoz istemek değil, aksine hipnozumuzun farkında olmaktır. Farkında olmadığımız hipnozlar arka planda işler ve hastalıklara giden yolları döşerler. 


Yorumlar - Yorum Yaz