Dr. Bülent URAN

Kişisel Web Sitesi

Üyelik Girişi
HOLİSTİK SAĞLIK

Bölüm 21 - Kötü hissetmek

Hissetmenin Dayanılmaz Ağırlığı

Gerek bilimsel, gerek sosyal, gerekse kültürel açıdan en az üzerinde kafa yorduğumuz konulardan biridir hisler. Gün içindeki konuşmalarımızın içinde mutlaka kelime ve kavram olarak kendine bol bol yer bulur. Kendimiz ifade ederken çoğu cümleyi, doğru ya da yanlış (çoğu zaman yanlış) hissediyorum ile bitiririz. Doğduğumuz andan beri hislerle o kadar iç içeyiz ki, hakkında pek bir araştırma yapmaya gerek duymayız. Sanki neden iki gözlü, ya da iki kollu olduğumuzu araştırmamak gibi…

Ancak gel zaman, git zaman hisler o kadar hayatımızı yönetmeye başlar ki, bu kadar hayatımızı etkileyen, yaşam süremizi, yaşam kalitemizi etkileyen bir konunun, bu kadar farkındalığımız dışında bırakılması ilginç bir paradokstur.

Bizi kötü hissettiren hislerden kaçmak ya da kurtulmaya çalışmak o kadar normaldir ki… Başımız ağrıdığı zaman doğrudan ağrı kesici alırız. Ancak çok şiddetli olursa korkup doktora gideriz, yapılan araştırmalarda bir şey çıkmazsa, ağrı kesici almaya devam ederiz. Fiziksel ağrılarda çoğu zaman hissi hissetmekten kaçmak yerine hissi hissetmeyi engelleyecek çarelere başvururuz. Masaj yaptırırız, ilaç alırız. Oturmaktan bacaklarımız uyuşursa, kalkıp hareket ederiz. Yani içgüdüsel ya da öğrenilmiş olarak fiziksel bir arıza sonucu ortaya çıkan ağrı ya da hisler için daha somut bir şeyler yaparız.

Ama mesele duygusal kaynaklı, yani daha çok da sıkışmış duyguyla ilgili bir takım hislere sıra geldiğinde, genellikle bu hisleri yol gösterici, yüce bir bilgenin uyarıları, içimizdeki tanrı vs gibi kabul edip bu hislere göre pozisyon almaya başlarız. O hissi yaratacak ortamlardan kaçarız. Ya da o hisleri farkındalığımızın dışına çıkaracak işlere dalarız, ya da sigara-yemek-alkol üçgenine dalarız.

İşin ilginç yanı şudur. Duygusal hisler, fiziksel hislere göre çok daha az acıtıcıdır. Yani 10 üzerinden değerlendirme yapacak olursak çoğu titreşen duygusal his ortalama 5 civarındadır. Hâlbuki fiziksel hisler 7-8 in altında değildir. Fiziksel his çok daha keskin ve hareket kısıtlayıcı özelliğe sahipken, duygusal hisler nadiren korkutucu olabilir (panik atak gibi).

Ama nasıl bir mekanizma devreye girmişse girmiş, bilinçaltlarımız, duygusal hisleri hissetmekten ya da fark edilmesinden fiziksel hislere göre çok daha fazla korkar olmuştur. Böbrek taşı ağrısı çekerken bile, “nasılsın” diye sorulduğunda “böbreğim ağrıyor” diye cevap veren bir kişi, eğer kalbinde bir ayrılık acısı hissediyorsa “kötü hissediyorum” diye yanıt verir. Yani duygusal hisler otomatik olarak kötü hisler sınıfına girerler. Çoğu kişi için öfke, korku, suçluluk, kızgınlık, üzüntü, utanma kötü hislerdir. Bu hislerin hissedilmemesi gerekir. Bu hisleri hissetmek kişiye ağır gelir.

Yıllardır bireysel seanslara, kişisel gelişim çalışmalarına, hatta kamplara katılmış bir kişi benden bu his muhabbetini en az on kere dinlemiştir. Dersin ki, “artık paradigması değişmiştir”. Hayır. Yine bir mesele çıkar ve farkında olmadan, hissi hissetmeyecek yönde saçma bir seçimde bulunur.

Bir numaralı his hipnozumuz budur. KÖTÜ HİSLERİ HİSSETMEMEM GEREKİR. Bunun daha doğru açılımı şudur. Kötü olarak ALGILADIĞIM hisleri hissetmemem gerekir. Hisleri nasıl bir eleme sistemiyle iyi ya da kötü diye sınıfladığımız da ayrı bir meçhuldür. Hâlbuki his histir. Hissin iyisi kötüsü olmaz. Alarm sesinin kötüsü olamayacağı gibi... Tehdidin şiddetine göre şiddetli çalan alarmlar var mıdır, bilmiyorum ama bir hissin şiddeti arttıkça enerji bedeninde sıkışan duygunun etkisi o kadar olumsuz demektir. Histen ancak bu anlamı çıkarabiliriz. Hissi yok etmeye çabalamak, arabanın alarm sesinden rahatsız olup, alarmı devre dışı bırakmak demektir.

Bir hisse kötü damgasını vurduğumuz andan itibaren o hissin kendisi savaşılacak bir materyal olur. Duygu koçunun yol haritası bölümünde anlattığım gibi, ikinci adım hissi hissetmektir. Ama hisse kötü takısını eklersek, doğrudan bilinçaltı devreye girer ve hissi hissetmemizi engelleyecek mekanizmaları devreye sokar. O nedenle öncelikle hisleri kötü veya iyi diye sınıflamak yerine sadece hissedilmesi gereken ajanlar olarak görmek gerekir. “Her türlü hissi hissetmeyi seçiyorum”, iyi bir seçenek cümlesi olacaktır. Seçimle biten cümleler, bilinçli irademizi ortaya koyarlar. O halde hisleri hissetmek aslında bilinçli irademizi ortaya koymak demektir. Bilinçli irademizle hisleri hissetmeye başladığımız andan itibaren bilinçaltı ile iletişim başlamış demektir.

Duygu koçu olarak yola çıkacaksanız eğer, öncelikle kendi hislerinizin farkında olmayı öğrenin. Hissedin, hissettirin. Eğer, danışanınıza hissetme konusunda yeteri açıklıkla yaklaşamıyor ve hissetme dışında farklı bir takım yollardan gitmeye çalışıyorsanız, sizin de bilinçaltınızda hissetmeye karşı güçlü hipnozlar var demektir.

Beden hassas bir aygıttır. Zihin, ya da akıl her zaman yalan söyler, ya da yanıltır. Ama beden yalan söylemez. İnatla hissetmeyi ön plana alan bir kişi bir süre sonra hissetmeye başlar.

Hisleri birbirinden ayırmadan, fırsat buldukça, hatta inadına fırsat yaratarak, her an, her durumda, neremde ne hissediyorum çalışmasını yapın. Günde en az elli kez bu soruyu sormayan bir kişi değişim konusunda yeteri kadar samimi değildir.

Beyin denen organ user friendly çalışır. Yani kullanıldıkça gelişir. Beynin değişik bölgeleri için bu mekanizma geçerlidir. Görme ve işitme ancak bu duyulara odaklandıkça hassaslaşır. Bir orkestra müziğini dinlemeyi başlayın. Başlangıçta tek ses gibidir. Ama farkındalıkla odaklandıkça, işitme transına girmeye başlarsınız. İşitme transına girdikçe müziğin içinde birçok ayrıntı bulursunuz. Davul sesini, keman sesinden, hatta kemanların seslerini birbirinden ayırmaya başlarsınız. Buna kalibrasyon diyoruz. Hisler de çok hızla kalibre edilirler. Daha önceki bölümlerde verdiğim nefes örneğine dönelim. Nefesinizi burundan geçerken hissetmeye başlayın. Her nefeste daha fazla ayrıntı hissedersiniz. Nefesin başı ile donu arasındaki farklılıkları, giren ve çıkan havanın farklı hislerini, sağ ve sol burun deliği arasındaki farklılıkları, burun boşluklarının değişik bölgelerindeki his farklılıklarını ayırmaya başlarsınız.

Halk arasında, kişi orasını burasını hissedip, şikâyet etmeye başladığı zaman, “kendini fazla dinliyorsun” derler, “o kadar dinleme”. Ben ise tersini söylüyorum. Hipnozdan çıkmaya ilk adımlar, kendini dinlemekle başlar. Hisler bilinçaltının sesleridir. Hisleri birbirinden ayırmaya başladıkça bilinçaltınızın dilini çözmeye başlarsınız.

Hissetmekten kaçtığın her türlü his uzun vadede sana hastalık olarak geri iade edilir.

Hisler içinizde yüce bilge aksakallının mesajları değil 8 yaşındaki çocuğun dünyayı algılamasının yansımasıdır.

Bütün hisler iyidir. Size bedeninizde bir şeylerin ters gittiğini haber verirler.

Hisler bazen çığlıktır, bazen yalvarıştır, kendi gerçeğini fark etmen için...

 Son düzeltme: 20.01.2017


Yorumlar - Yorum Yaz