Dr. Bülent URAN

Kişisel Web Sitesi

Üyelik Girişi
HOLİSTİK SAĞLIK

Bölüm 32- Hazır olmak

Değişime Hazır Olmak

Bir şeyler istediğimiz gibi gitmediği zaman, kaçtığımız en güzel söz “henüz yeteri kadar hazır değilsin” olur. Danışan da haliyle hazır olmasam niye geleyim ki?” der.

Bir duygu koçu olarak, danışanın gözüne bakarak onun hazır olduğunu anlayamazsınız. Ya da hazır olduğunu gösteren herhangi bir test yoktur. Hazır olmak bir bütün olarak, bilinciyle bilinçaltısıyla hazır olmak demektir.

Çalışmalara başlamadan önce yüzde yüz hazır olmak diye bir şey yoktur. Hazır olma durumu her çalışmayla şekillenen bir durumdur. Her bir seans bir sonraki seansa zihni daha hazır hale getirecektir.

Gerek danışan, gerekse duygu koçu bunun farkında ve bilincinde olması gerekir.

Daha önceki konuşmalarda da değindiğim gibi eğer çalışma bir yerde tıkanırsa, tam istediğimiz gibi akmazsa hep dönüp bilince bakacağız. Ya o anda çalışmakta olduğumuz konu ile ilgili yeteri kadar bilinç yoktur, ya  da birazdan yüzleşilecek olayla ilgili olarak.

Örneklere bakalım.

Kadın kocasına kızmaktadır. 30 yıllık evlilikleri hep onun çapkınlıklarına tahammül etmekle geçmiştir. Yılların birikmiş duygusundan kurtulmak için artık kararlıdır. Birikmiş öfkesini boşaltmak ve kocasını affetmek istemektedir. Hoş kocası hala aynı telden çalmaktadır. Neyse birkaç seasn seasnlar olması gerektiği gibi akar. Bayan hislerini fark etmekte, duygularını boşaltmakta bazı hatıladığı olaylara da yarı regresyon, yarı hatırlama ziyaretleri yapmaktadır. Ancak o beklediğimiz iyi hissetme hali ya da huzur pek gelmemektedir Bir şeyler eksiktir ama ne olduğunu ben de anlayamıyorum. Yine bir olayı hatırlıyor. Yazlıktalar. Komşularıyla birlikte akşam yemeği yiyorlar. Komşuya genç bir bayan gelmiş. Bunun kocası ona bodoslamış, ağzının içine düşecek. Yemekleri ikram ediyor falan… Danışanımız da sinir oluyor… Ama bir şey yapmıyor, sesini çıkarmıyor. Olaya bak diyorum. Duyguyu boşaltman için kendini ifade et… Bir şeyler söyle…

- Bir şey söylemek istemiyorum.

-Anlamadım. Bir şey söylemeyecek misin? Adam her haliyle seni yok sayıyor.   Şu anda ben bile adamına gıcık oluyorum. Nasıl bir şey söylemek istemiyorsun?

- Ya ne isterse yapsın. Benim esas istediğim o ne yaparsa yapsın, ben sinir olmayayım.

İşte zurnanın zırt dediği yerdeyiz. Bu işe ilk başladığım yıllarda ben de böyle düşünmüştüm. Karşıdaki ne yaparsa yapsın öfkemizi boşaltıp, bir şey olmamış gibi yaşantımıza devam edelim. Ancak burada danışanın seçimi bilince değil, bilinçaltına aittir. Çünkü bilinçaltında koca ne yaparsa yapsın kocadan ayrılınmaz inancı var. Bu arada danışanın hayli iyi bir emekli maaşı olduğunu da belirteyim. Yani o adama muhtaç değil.  Ama işte bilinçaltı o kadar güçlü ki… O adamın yaptıkları karşısında ne kadar kötü hissederse hissetsin, ayrılmış bir kadın olmanın yükü karşısında hafif kalıyor. Tabi bir duygu koçu olarak bize düşene danışanın isteklerine ve duygularına saygı göstermek ve ona herhangi bir tavsiye ya da seçim yapmasında etki etmemek. Ayrılır ya da ayrılmaz bu onun bileceği iş. Ama spiritüel bir varlık olmamıza karşı bir tehdit varsa, işte bu olayda olan da tam budur, eğer kişi sesini çıkarmazsa, yani yapılması gerekeni yapmazsa, yani samimi değilse, bilinçaltı da fazla gayretkeş olmaz. Sakız çiğner durur.

O seasnı yaşarken benim de kafam bu konuda hala karışıktı. Ortada bir tehdit yoktu. Hayati bir şey yoktu. Ama içgüdüsel olarak kadına şunu demiştim. Masaya bak hangi yemekler var. Yoğurtlu bir salata vardı. Şimdi o salatayı alıyorsun, kocanın kafasından aşağı geçirdiğini hayal ediyorsun, bak bakalım, nasıl hissedeceksin…

- Yok, yok ben asla böyle bir şey yapamam.

- Yapamazsan çalışma burada biter.

Evet, henüz o zamanlar ben de katıydım. Bir şeyler ilerlemiyorsa kestirip atıyordum. Çünkü henüz duygu koçluğu değil hipnoterapistlik yapıyordum.

Bu olay benim için öğrenme sürecimde dönüm noktası olmuştur diyebilirim. İnsanlık onuru dediğimiz şeyin bilinçaltı için değil ama varlığımız için son derece önemli olduğunu ve esas enerji bedeninde biriken duyguların doğrudan hayati tehlikesi olan olaylar için değil ama insanlığımıza, insanlık onur ve insani değerlerimize yapılan ve karşılığı verilmeyen durumlarla ilgili olduğunu bana öğretmiştir.  

Bu olaydan öğrendiğimiz başka bir şey daha vardır. Bilinçaltı kuru kuruya değişime izin vermez. Değişmek sadece enerji bedeninin yeniden organizasyonu değildir. İçten olan değişimin bir şekilde dışa da yansıması beklenir. Yani kişinin günlük yaşamında, seçimlerinde, ilişkilerinde bir şeyler haliyle değişecektir. Zaten bir şey değişmeyecekse ortada kurulmuş bir denge zaten vardır, bilinçaltı neden bu dengenin bozulmasına izin versin ki.

Yani bu danışanın olaya yaklaşışı şöyle olsaydı seanslar bambaşka akardı. Ya ben neden yıllarca bu adamın bana bunları yapmasına ve beni gerip üzmesine izin verdim ki… Sonuçta ona bir mecburiyetim de yok. Çocuklar da büyümüş gitmiş. Ben bu adamdan kurtulmak istiyorum. Yani öce affet sonra kurtul. Affetmek kurtulmaktır. (Affetme konularına geldiğimiz de bunları daha geniş yönüyle tartışacağız zaten).

O halde hazır olmak demek, seanslardan sonraki değişime de hazır olmak demektir.

Gerçek değişimi bilinçaltı mı istiyor yoksa bilinç mi bunu her zaman bir iki seansta keşfetmek mümkün olmayabilir. Değersizlik inancında verdiğim bir örnek vardı. Kanser olan bir işadamı. Operasyonlarını olmuş, ama bir akrabası yoluyla biraz da zihinsel temizlik yapması gerektiğine karar vermişti. Sıfırdan zenginliğe ulaşan, durmak bilmeyen bir iş yapma arzusu ve kazanma durumu söz konusuydu. Dokuz seans havanda su dövdük. Gerçi o benimle sohbet etmekten memnundu ama ben değildim. Sadece kanser olmuş bir zihnin neden hala bilinçaltına inilmesine izin vermediğini merak ediyordum ve sonra bum! Bir güm keşfettim. Artık uslandığını ve durulduğunu söylerken bir gün “doktorum insan kafasına koyduğunu yapmalı”. Dedi. İşte burası. Çünkü içsel temizliği arayan bilinçaltıydı. Sadece hayatta kalmak ve biraz daha fazla kafasına koyduğunu yapmak istiyordu. Rahmetli Necmettin Erbakan’ın tüm Türkiye’ye öğrettiği deyim tam buraya uygundu.

Bilinçaltı “takiyye” yapıyordu.

(Takiyye: Müslümanlığın ilk yıllarında Müslümanların canlarını korumak için hala putperestmiş gibi davranmaları durumuna denmiştir). 

Son düzeltme 29.01.2017


Yorumlar - Yorum Yaz